İstiklal'den Cihangir'e inerken Çukurcuma'da gördüm; bu eski, tarihi , ahşap evinin penceresinde oturan teyzeyi....İlk gördüğüm şey tabiki eviydi...Tüm yaşanmışlığıyla Gül Baba Sokağının köşebaşında yerini almıştı...Kimbilir kaç aile,kaç birey barındırmıştı içinde....Hangi mutluluklara ,hangi hüzünlere kucak açmıştı?...Kaç bayram,kaç doğum,kaç ölüm yaşanmıştı içinde...Kaç tane gelin çıkmış kaç tane gelin gelmişti o eve....Kaç kavgada çarpılmıştı kapısı ve tekrar kaç kavuşmaya açılmıştı....
Bütün tarihi köşkler,yalılar,eski binalar birçoğumuza aynı soruları sordurur aynı şeyleri düşündürür...hissettirdikleri farklı farklıdır....
Bazen bir kare takılır gözüme fotoğraflamak isterim....o an bana hissettirdiği duygular bambaşkadır...sonra kafamdan bir hikaye yazarım o kareye ait..
Bu karede niye bilmiyorum hüzün gördüm...yalnızlık,yaşanmışlık,ağustos ayında çekilmiş olmasına rağmen sonbahar gördüm....belki de bir ömrün sonbaharı...bekleyiş gördüm....çalınmayı bekleyen bir kapı gördüm...öpülmeyi bekleyen bir el....Penceresinden öylece dışarıya bakan yorgun bir çift göz gördüm..
Bir de fotoğraftaki bütün karanlığı dağıtan , mercan rengi sardunyaları gördüm....oysa benim hüzünlerimden sonra solan çiçeklerim vardı camımın önünde....onlar geldi aklıma...sulamaktan vazgeçtiğim...sonra kızdım kendi kendime...
benim solan çiçeklerim |
Bana hüzün hissettrimiş olsa da güzel bir hayatı olduğunu , torunlarının çıkarttığı seslerden bunalıp biraz soluklanmak için camının önüne geçtiğini, mahallesini izlediğini varsayıyorum...
Bir de BARIŞ MANÇO 'nun SAKIZ HANIM İLE MAHUR BEY parçası vardır.onun o naif sesiyle hikaye tadında bir parça...Onu hatırlattı bu fotoğraf biraz da bana...yazımı onun sözleriyle bitirmek istedim...
''çocukluğunun geçtiği o mahallede
aşı boyalı ahşap eski bir evde otururlardı
sakız hanımla mahur bey
bembeyaz tenli bembeyaz saçlıydı sakız hanım
zaten onun için sakız hanım derdik kendisine
pamuk gibi elleriyle kemençe calardı
eşi mahur bey önce biraz nazlanır
sonra oda kanunuyla eşlik ederdi sakız hanıma
beraber meşk ederlerdi
yaz akşamlarında
açılırdı perdeler
yorgun ellerinden
dökülürdü nağmeler
iki yıl kadar oluyor
önce kanun sustu eski evde
birkaç ay sonra da kemençe
ve aşı boyalı ahşap evin perdeleri
bir daha açılmamak üzere kapandı
evin satılacağı söylendi bir başka gence
gittim içeri girdiğimde eski bir koltuğun üzerinde
boynu bükük bir kanun
ve kanunun göğsüne yaslanmış mahsun kemençeyi gördüm
bizi rahatsız etmeyin der gibiydiler
kıyamadım uzaklaştım
mahur bey susunca kapandı perdeler
sakız hanımla bitti o hüzünlü nağmeler.''